...:::: Sitemizden Yaralanmak İçin Üye Olunuz ::::...


...:::: Sitemizden Yaralanmak İçin Üye Olunuz ::::...


Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
*** Bölüm Moderatör Alımı Başlamıştır.***

 

 KÖK

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ßitter_çikolatam
Paylasimci Üye
ßitter_çikolatam


Mesaj Sayısı : 242
Rep Puanı : 10
Kayıt tarihi : 29/07/09
Yaş : 30

KÖK Empty
MesajKonu: KÖK   KÖK Icon_minitimeCuma Ağus. 14, 2009 8:22 pm

KÖK

Onur BİLGE

Annem, geceleri beni uyuturken masal okumaz oldu. Zaten çok oyun oynuyor; eve, oldukça yorgun dönüyordum. Yemekten sonra biraz da evde oynuyorduk, Şermin’le; bir su bardağı dolusu da süt içiriyorlardı, zorla; uykum geliyordu. Kulağımın dibinde üç İhlâs bir Fatiha okuyarak, ardından dua ederek uyutuyordu. O okurken ezberlediğimin farkına bile varmadım. Bir gün ona ben okudum, o sureleri. Çok hoşnut oldu. Babama da söyledi, ezberlediğimi. Hafızlık yaşı dörtmüş. Yabancı dil, en fazla on üç yaşına kadar mükemmel olarak öğrenilebilirmiş. Ondan sonra kulak hassasiyetini kaybetmeye başlarmış. Beyin de kayda almayı yavaşlatırmış.

İki sure ezberlemiştim. Olup olacağı oydu ama nasıl ezberlediğimi de ne ezberlediğimi bilmiyordum. Anneannem sadece namazda okuyordu bu sureleri, sair zamanlarda meal okuyordu, duadan önce bunları okuyor, duadan sonra mutlaka âmin diyor ve dedirtiyordu. Anlayarak okumanın uygulamadaki faydasını defalarca tekrar etmiş:

_ “Anlamını bilmeden, kurallara nasıl riayet edilir?” demişti.

Büyük kitaptan Arap harfleriyle meal, küçük kitaptan orijinal haliyle Yasin okuyordu. Dini konularda evimizdeki herkesten daha bilgili olduğu düşüncesiyle bir sabah ona bir soru sordum.

_ “Allah nedir? Nasıldır?”

_ “Bakkala git, küçücük bir not defteri al, getir bana.” dedi.

Kalın kırmızı kapaklı, on yapraklı küçücük bir defter alıp geldim ve ona gösterdim. Kapağı açılınca apaydınlık bir bebek gibi güler yüzlüydü, işaret ettiği gibi dört parmağının yarısı kadar...

Birinci sayfayı açıp, yazmamı söyledi. Açtığım yerde, aşağıya doğru uzayan kırmızı bir çizgi vardı. İkinci sınıfı bitirmiştim. Sekiz yaşındaydım. Dediği gibi sayfanın sağ üst köşesine tarih attım ve söylediklerini yazmaya başladım:

Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın Adıyla,

1. De ki: “O, Allah’tır, Bir’dir.
2. Allah’tır, Samed’dir.
3. Doğurmamıştır, doğmamıştır.
4. Hiçbir dengi yoktur.”

_ “Şimdi oku bakalım!” dedi. Okudum, dinledi ve onayladı:

_ “Tamam. Defterini al, bahçeye çık, otur bir yere; oku, tekrar tekrar oku!” dedi.

Dediğini yaptım. İlk okuduğumda pek bir şey anlayamadım. İkinci, üçüncü ve daha sonraki okumalarımda, yavaş yavaş ufkum açılmaya başladı. Ezberlemeye niyet ettim ve kısa sürede ezberledim ama içinde bilmediğim bir sözcük vardı. Onun anlamını soracaktım. İçeriye geldiğimde:

_ “Ezberledim. Yalnız, o surede geçen ‘Ehad’, ‘Bir’ demek; ‘Samed’ ne demek? Onu anlayamadım.” dedim.

_ “Aferin! Ezberlemesen de olurdu. Önemli olan, anlamandı. ‘Samed’, ‘Hiçbir Şeye İhtiyacı Olmayan’ demektir. Biz ihtiyaç sahibi kullarız. Yemek içmek, uyumak, her şeyden önce nefes almak isteriz ve bize bunları Allah sağlar. Bunlara ‘nimet’ denir. Nimetleri sunan O, onlardan faydalanan biziz. Allah’ın, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Oğla, kıza da ihtiyacı yoktur. Bu sure, dinimizi Hıristiyanlıktan ayıran, çok önemli bir suredir. Onlar, İsa Aleyhisselam’ın, Allah’ın oğlu olduğunu iddia ederler. Dinlerinin başlıca bozulma sebebi de budur. Bazıları Allah, İsa ve Meryem bazıları da Allah, İsa ve Kutsal Ruh’u, yani Cebrail Aleyhisselam’ı üçler. Buna ‘teslis’ yani ‘üçleme’ denir. Allah, Vardır ve Bir’dir!.. İsa da Meryem de yaratık, bizim gibi insandır. Cebrail’se melektir. Dört büyük melekten biridir. Kur’an’ı indiren, Efendimize ezberletendir. ‘Cami’ sözcüğünü unutma. Ondaki harfler, dört meleğin adlarının baş harfleridir. Cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil...” dedi. Babam da:

_ “Sözcükleri köklerine inerek öğrenmelisin! ‘Cami’ sözcüğünün kökü, ‘cem’ sözcüğüdür. Cem Sultan’ı anlattım ya sana. Ondan hatırla! ‘Cem olmak’, ‘toplanmak’; ‘cami’, ‘toplanılan yer’ demektir. ‘Cemiyet’, ‘toplum’; ‘mecmu’, ‘toplu’ demektir. ‘Mecmua’ da buradan gelir. Oraya da çeşitli yazıları toplarlar. ‘İcma’ da öyle... ‘Dağınık şeyleri toplama, bir araya getirme’ demektir. İctima’, ‘toplanma, bir araya gelme’, ‘içtimai hayat’, ‘sosyal hayat’; ‘ictimaat’, ‘toplanmalar, toplantılar’; ‘ictimaiyyat’, ‘sosyoloji yani ‘toplum bilimi’ demektir.” dedi.

Aklımda sadece; cami ve cem kaldı. Cem, arkadaşımın adıydı. Cemile de vardı. Demek ki o da aynı kökten geliyordu. Fakat bu kadar bilgi benim için çoktu:

_ “Bu kadar şeyi nasıl aklımda tutacağım, ben? Baba, neden bu kadar çok açıklıyorsun?” dedim. Gülümsedi:

_ “Öğrenim, beşikte başlar. Eğitim de öyle... Görmedin mi Ahsen’i? Nasıl da anladı. İki aylık bebek, hiçbir şey anlamaz sanırsın! Onun ruhu büyüktür. Ruhun yaşı yoktur. Sen anlayamasan da ruhun anlar. Kulak dolgunluğun olsun! Bu, öğrenimde kolaylık sağlar.” dedi.

Neyi kastettiğini anlamıştım. Amcamın ilk çocuğuydu Ahsen. Bize gelmişlerdi. Annesi onu uyutmak istiyor; o, uyumamakta direniyor, ağlıyor, çırpınıyordu! Annesi, amcama:

_ “Şuna bir şey söyle! Uyumuyor. Yordu beni! Öf!..” dedi.

İki aylık çocuk, sözden anlar mıydı? Şaşırdım! Amcam:

_ “Ahsen!.. Kapat gözlerini!.. Uyu!..” diye gürleyince, çocuk, adeta hazır ola geçti, o anda korkuyla gözlerini kapattı ve sustu. Birkaç dakika sonra uyudu. Telkin de böyle bir şeydi. Komutla uyutma usulü... Keşke beni de böyle uyutsalardı da: “Arap geliyor! Namnavul geliyor! Dev mev...” demeselerdi.

İki aylık çocuk, anlar mıydı? Anlardı. Bir kere daha şaşırmıştık, ailecek. Bu konuyu tekrarladılar. Anneannem de şaşırdı ve bir olay anlattı:

_ “Birisi, Peygamber Efendimize, çocuk eğitimi hakkında bir soru sormuş:

_ “Efendim, iki yaşında bir çocuğum var. Nasıl terbiye edeyim?” diye. O da:

_ “Terbiye yaşı geçmiş.” demiş. Ağaç yaşken eğilir, derler.”

Annem babam, sık sık kullanırdı, bu atasözünü. Konu dağıldı ama sonra sadede gelindi. Babam:

_ “Burada, “Ehad’, sayısal olarak ‘Bir’ demektir. ‘Vahid’ de ‘Tek, Bir’ demektir ama arada fark vardır. ‘Vahid’, ‘Sıfatlarında Tek, Yalnız, Benzeri Olmayan’ demektir. ‘Vahdet’ sözcüğünden gelir.” dedi ve aralarında konuşmaya başladılar.

İster istemez konuşulanlara kulak kabartıyordum. Tam anlamıyla anlayamasam da kulağımda bir şeyler kalıyordu. Kulak dolgunluğu bu olsa gerekti. Bazen de kulak kesiliyordum. Dedikodular beni çok ilgilendirmiyordu. En çok merak ettiğim, kimin kimi, ne kadar sevdiğiydi. Babamın, en çok annemi, sevdiği gerçekti. O, ona âşıktı. Çünkü bir an onsuz olamıyordu. Annem? O, en çok ablamı seviyordu, bence. Zaman zaman babamdan şikâyet ettiğini işitmiştim ama ablama toz kondurduğunu duymamıştım. Ben en çok kimi seviyordum? Allah’ımı... Peygamberimden habersizdim. Diğerlerinden de öyle... Maalesef... Sonra en çok babamı... En çok babamı... Sonra da sırasıyla; annemi, ablamı, Şermin’i...

***
Onur BİLGE

BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ her gece, en geç 00.10 da yeni bölümüyle devam edecek.


Onur BİLGE ( 07.08.2009 )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
KÖK
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Güncel etkinlikler :: Günün Yazısı / Bilgisi-
Buraya geçin: